Artwork

Content provided by Zakirin. All podcast content including episodes, graphics, and podcast descriptions are uploaded and provided directly by Zakirin or their podcast platform partner. If you believe someone is using your copyrighted work without your permission, you can follow the process outlined here https://player.fm/legal.
Player FM - Podcast App
Go offline with the Player FM app!

ZAKİRİN-11 Mevlana Hazretleri Hayatı, Mevlevi Zikri, La Tahzen(Üzülme)-Etme-O Geliyor O Geliyor Beyitleri (57 Dk)

1:36:36
 
Share
 

Manage episode 312952134 series 3226945
Content provided by Zakirin. All podcast content including episodes, graphics, and podcast descriptions are uploaded and provided directly by Zakirin or their podcast platform partner. If you believe someone is using your copyrighted work without your permission, you can follow the process outlined here https://player.fm/legal.

Mevlana Celâleddin er-Rûmî (1207-1273)

O, Cenâb-ı Hakk'ı delice seviyordu ve ufkunda hiç dinmeyen bir inilti vardı gece-gündüz. Halvette-celvette, her zaman ayrı ayrı muhabbet ve aşk u iştiyak fasılları yaşıyordu. Bütün bütün mâsivâdan tecerrüt edip kendini gönlündeki aşk u vuslatın gel-gitlerine salınca tamamen bir ateş topuna dönüyordu. içten içe ocaklar gibi yanıyor, ama asla gam izhar etmiyordu. Yanmayı aşkın gereği görüyor, âh u vah etmemeyi de vefa töresi sayıyordu. Ona göre, 'seviyorum' diyenler cayır cayır yanmalı ve bunu da maiyyet ve kurbetin bedeli saymalıydılar. Az yemeli, az içmeli, az uyumalı, konuşacakları zaman da sadece O'ndan söz açmalı ve hep 'hayret' yaşamalıydılar. O, 'Sevenin nasıl uyuduğuna şaşılır; evet, sevene uyumak haramdır.' derdi. Bir keresinde, (Cenab-ı Hakk'ın, Hazreti Davud'a hitaben:) 'Ey Davud! Kendini uykuya salıp beni düşünmeyen, sonra da aşk iddiasında bulunan yalan söylemiş olur.' sözünü naklettikten sonra 'Karanlık basınca aşıklar delirir-delirmeli.' demiş ve hep dediği gibi davranmıştı.

İşte Divan-ı Kebîr'de onun mağmalar gibi köpürüp duran his ve heyecan ummanından sadece birkaç damla:

'Elsiz-ayaksız kalmış zavallı gönlümde O'nun aşkına direnecek güç kalmadığı için mecnun gibiyim. Her gün, her gece beni bağlayan aşk zincirinin ucunu geveleyip duruyorum.

Sevgilinin hayâli gelip belirince kanlar içinde kalıyorum. Ben kendimde olmadığım için O'nu gönül kanıyla boyarım diye korkuyorum. Aslında Sen, her zaman aşk ateşiyle yanıp yakılan bu âşığın gecelerini perilerden sormalısın.. Herkes gidip uyudu; gönlünü O'na kaptırmış olan ben ise uyku nedir bilmiyorum. Bütün gece gözlerim göklerde yıldız saymakta; O'nun aşkı uykumu öyle bir alıp götürdü ki, bir daha geri geleceğini sanmıyorum...'

Eğer O'nun aşk u heyecanı ve vecd ü hafakanlarının özü sayılan şiir divanlarının ruhu sıkılacak olsa, ondan hep böyle aşk u iştiyak ağlamaları, vuslat ve ümit nağmeleri dökülecektir. Mevlânâ bir ömür boyu sevmiş, sevildiği inancıyla oturup kalkmış, hep O'na karşı olan aşk u alâkasını dillendirmiştir. O, bu engin aşk u alâkasını her seslendirişinde de O'na yalnız yürümemiştir; kendini dinleme bahtiyarlığına ermiş-çevresini de alıp beraber götürmüştür. Evet o, kendisine sunulan semavî ziyafet sofralarından, o ışık hâlesi içinde bulunanlara da kâse kâse sunmayı âdeta bir vefa borcu bilmiştir.

İşte ona ait bir semavî yolculuk sergüzeştinden etrafa akseden bir kaç müteşâbih nağme:

'Aşk burakı aklımı da gönlümü de aldı götürdü. Nereye götürdüğünü bana sorma. Aklımı da gönlümü de alıp ötelere götürdü. Yürüyüp öyle bir revaka ulaştım ki, orada ne ay var ne de gün; öyle bir dünyaya eriştim ki, orada dünya da dünya olmaktan çıkmış...' Bu seyahat, mirac-ı Ahmediye'nin gölgesinde öyle bir uruc ve bir semavî yolculuk ki, Süleyman Çelebi ifadesiyle, 'Ne mekân var ânda ne arz u semâ.' Görüp duydukları, bakıp temâşâ ettikleri gözlerin görmediği, kulakların işitmediği, akl u fikrin kavrayamadığı özel iltifat tecellileriydi ve bunlar herkese de müyesser değildi. O, gitti, gördü, tattı ve bir fâninin bilebileceği çerçevede bilinebilecek her şeyi bildi. Görmeyenler bilemez, tatmayanlar duyamaz; duyanlar da çok kez sır vermez, sır verseler de onu herkes ihâta edemez. Gâlib'in ifadesiyle:

"Bir şu'lesi var ki şem'-i Canan'ın
Fânûsuna sığmaz âsumanın"

Mevlânâ'nın bütün bir varlığa karşı duyduğu muhabbet, alâka ve insanlarla münasebetlerindeki sıcaklık, ondaki o derinlerden derin ilâhî aşkın bir izdüşümüydü. Fıtratı sermest-i câm-ı aşk olan Hazreti Pir her şeyi sevmiş, topyekün varlığı muhabbetle kucaklamış, her nesne ile bir çeşit diyaloğa geçmişti ki; bütün bunlar, onun Allah'a karşı o derin aşk u alâkasının yansımasından başka bir şey değildir.

  continue reading

51 episodes

Artwork
iconShare
 
Manage episode 312952134 series 3226945
Content provided by Zakirin. All podcast content including episodes, graphics, and podcast descriptions are uploaded and provided directly by Zakirin or their podcast platform partner. If you believe someone is using your copyrighted work without your permission, you can follow the process outlined here https://player.fm/legal.

Mevlana Celâleddin er-Rûmî (1207-1273)

O, Cenâb-ı Hakk'ı delice seviyordu ve ufkunda hiç dinmeyen bir inilti vardı gece-gündüz. Halvette-celvette, her zaman ayrı ayrı muhabbet ve aşk u iştiyak fasılları yaşıyordu. Bütün bütün mâsivâdan tecerrüt edip kendini gönlündeki aşk u vuslatın gel-gitlerine salınca tamamen bir ateş topuna dönüyordu. içten içe ocaklar gibi yanıyor, ama asla gam izhar etmiyordu. Yanmayı aşkın gereği görüyor, âh u vah etmemeyi de vefa töresi sayıyordu. Ona göre, 'seviyorum' diyenler cayır cayır yanmalı ve bunu da maiyyet ve kurbetin bedeli saymalıydılar. Az yemeli, az içmeli, az uyumalı, konuşacakları zaman da sadece O'ndan söz açmalı ve hep 'hayret' yaşamalıydılar. O, 'Sevenin nasıl uyuduğuna şaşılır; evet, sevene uyumak haramdır.' derdi. Bir keresinde, (Cenab-ı Hakk'ın, Hazreti Davud'a hitaben:) 'Ey Davud! Kendini uykuya salıp beni düşünmeyen, sonra da aşk iddiasında bulunan yalan söylemiş olur.' sözünü naklettikten sonra 'Karanlık basınca aşıklar delirir-delirmeli.' demiş ve hep dediği gibi davranmıştı.

İşte Divan-ı Kebîr'de onun mağmalar gibi köpürüp duran his ve heyecan ummanından sadece birkaç damla:

'Elsiz-ayaksız kalmış zavallı gönlümde O'nun aşkına direnecek güç kalmadığı için mecnun gibiyim. Her gün, her gece beni bağlayan aşk zincirinin ucunu geveleyip duruyorum.

Sevgilinin hayâli gelip belirince kanlar içinde kalıyorum. Ben kendimde olmadığım için O'nu gönül kanıyla boyarım diye korkuyorum. Aslında Sen, her zaman aşk ateşiyle yanıp yakılan bu âşığın gecelerini perilerden sormalısın.. Herkes gidip uyudu; gönlünü O'na kaptırmış olan ben ise uyku nedir bilmiyorum. Bütün gece gözlerim göklerde yıldız saymakta; O'nun aşkı uykumu öyle bir alıp götürdü ki, bir daha geri geleceğini sanmıyorum...'

Eğer O'nun aşk u heyecanı ve vecd ü hafakanlarının özü sayılan şiir divanlarının ruhu sıkılacak olsa, ondan hep böyle aşk u iştiyak ağlamaları, vuslat ve ümit nağmeleri dökülecektir. Mevlânâ bir ömür boyu sevmiş, sevildiği inancıyla oturup kalkmış, hep O'na karşı olan aşk u alâkasını dillendirmiştir. O, bu engin aşk u alâkasını her seslendirişinde de O'na yalnız yürümemiştir; kendini dinleme bahtiyarlığına ermiş-çevresini de alıp beraber götürmüştür. Evet o, kendisine sunulan semavî ziyafet sofralarından, o ışık hâlesi içinde bulunanlara da kâse kâse sunmayı âdeta bir vefa borcu bilmiştir.

İşte ona ait bir semavî yolculuk sergüzeştinden etrafa akseden bir kaç müteşâbih nağme:

'Aşk burakı aklımı da gönlümü de aldı götürdü. Nereye götürdüğünü bana sorma. Aklımı da gönlümü de alıp ötelere götürdü. Yürüyüp öyle bir revaka ulaştım ki, orada ne ay var ne de gün; öyle bir dünyaya eriştim ki, orada dünya da dünya olmaktan çıkmış...' Bu seyahat, mirac-ı Ahmediye'nin gölgesinde öyle bir uruc ve bir semavî yolculuk ki, Süleyman Çelebi ifadesiyle, 'Ne mekân var ânda ne arz u semâ.' Görüp duydukları, bakıp temâşâ ettikleri gözlerin görmediği, kulakların işitmediği, akl u fikrin kavrayamadığı özel iltifat tecellileriydi ve bunlar herkese de müyesser değildi. O, gitti, gördü, tattı ve bir fâninin bilebileceği çerçevede bilinebilecek her şeyi bildi. Görmeyenler bilemez, tatmayanlar duyamaz; duyanlar da çok kez sır vermez, sır verseler de onu herkes ihâta edemez. Gâlib'in ifadesiyle:

"Bir şu'lesi var ki şem'-i Canan'ın
Fânûsuna sığmaz âsumanın"

Mevlânâ'nın bütün bir varlığa karşı duyduğu muhabbet, alâka ve insanlarla münasebetlerindeki sıcaklık, ondaki o derinlerden derin ilâhî aşkın bir izdüşümüydü. Fıtratı sermest-i câm-ı aşk olan Hazreti Pir her şeyi sevmiş, topyekün varlığı muhabbetle kucaklamış, her nesne ile bir çeşit diyaloğa geçmişti ki; bütün bunlar, onun Allah'a karşı o derin aşk u alâkasının yansımasından başka bir şey değildir.

  continue reading

51 episodes

All episodes

×
 
Loading …

Welcome to Player FM!

Player FM is scanning the web for high-quality podcasts for you to enjoy right now. It's the best podcast app and works on Android, iPhone, and the web. Signup to sync subscriptions across devices.

 

Quick Reference Guide